Talep Yaratarak Hayvanları Kurtarmak

Hayvan sömürüsünü bir kapitalist sömürü meselesine indirgeyenlere karşı, bunun bir kapitalist sömürüsü meselesinden ibaret olmadığını vurgulamak önemli. Anacak kimileri de var ki, kapitalizmin hayvan sömürüsü ile herhangi bir alakası bulunmadığını savunmakta. Bu görüşü savunanlar kapitalistlerin ille de hayvan sömürelim diye bir dertleri olmadığını, onların biz hayvansal ürünleri talep ettiğimiz için bunları üretip arz ettiklerini gerekçe göstererek bu iddialarını gerekçelendiriyorlar. Buradan hareketle, hayvan sömürüsü sorununun kapitalizm sınırları içerisinde de çözülebileceğini savunuyorlar.

Kapitalistlerin ille de hayvanları sömüreceğiz diye bir dertleri olmadığı savına itiraz edecek değilim. Hayvan sömürüsü kapitalizmin olmazsa olmaz bir yönünü teşkil etmiyor olabilir. Gerçekten de, hayvan sömürüsüne dayalı bir alanda faaliyet gösteren kapitalistlerin bu işe “İlle de hayvan sömürmeliyiz!” diyerek giriştiklerini söyleyemeyiz. Bu işten kâr elde edecekleri beklentisi onları bu şekilde hareket etmeye sevk etti. Hayvan kullanımına yer verilmeyen bir üretim alanının kendilerine daha fazla kâr sağlayacağını düşünselerdi ve koşullar da buna müsaade etseydi, o alana yöneleceklerdi. Ancak yine de, bunun kâr anlamına geldiğini düşündükleri takdirde, hayvanları sömürmekten geri durmadılar ve bugün de geri durmuyorlar. Sorun da işte bu, kapitalistlerin ille de hayvan sömüreceğiz diye bir derdi olmasa bile, kapitalizmin girişimcilerin kendileri için kâr anlamına geldiğine inandıkları takdirde bunu yapmaktan geri durmayacakları bir düzen olması.

Sömürülmemelerinin sömürünün hiçbir türlüsüne müsaade edilmeyen özgür bir dünya yaratmış olmamıza değil, bunun yeterince kârlı bulunmamasına bağlı olduğu bir dünyada hayvanların gerçekten özgür olduğundan ne kadar bahsedilebilir? Ne yazık ki bunun mümkün olduğuna gayet inananlar var. Bu inanca sahip olan kişiler, veganların sayısının artması sonucu talebin hayvansal sütten yulaf sütüne kayması ile kapitalistlerin hayvanları sütleri için istismar etmeyi bırakıp bunun yerine yulaf sütü üretmeye başlamaları ile hayvanların özgürleşeceğini ciddi ciddi ileri sürüyorlar. Mesela Magnum vegan dondurmasını piyasaya sürdüğü için sevinilmesinin bir sebebi arzu duyulan bu metaya ulaşım imkânı ortaya çıkması ise, bir diğer sebebi de, işte bu inanç. Yani bunun dünyanın veganlaşması yönünde atılmış bir adım olarak görülmesi. Sosyal medya da denk geldiğimiz, falan yerde filan vegan ürünün satılmaya başlandığını bildirip, arzının devam etmesi için bu ürünü satın almamızı salık veren paylaşımlar da genellikle aynı anlayışın ürünü.

Yine aynı anlayışa göre; mademki, kapitalistler navegan metalar yerine vegan metalar talep etmeye başlamamızla birlikte, vegan üretime yönelip, hayvanları kaynak olarak kullanmayı bırakacaklar, bahsettiklerimiz vegan metalar da olsa yarattığımız talebi olabildiğince aşağıda tutmayı savunan tüketim karşıtı veganlar hayvanların kurtuluşunun aleyhine hareket etmiş oluyorlar. Yani, talep yaratmak dünyayı veganlaştırmak için bir strateji olarak kabul edilince, tüketim karşıtlığı karşı devrimci bir konuma yerleşiyor. Bu anlayışa göre, kapitalizm ile uzlaşıyor olmak bir sorun teşkil etmediği gibi, düzen ile olan sorunumuzu “hayvanlar için” bir tarafa bırakıp, onun aleyhine çalışmamak da gerekiyor. Kâr demek olduğuna inandığında kaynaklaştırabildiği her şeyi kaynaklaştırıp yeryüzünü hepimiz için yaşanmaz hale getiren kapitalizm ve ona içkin olup tüketim kültürü tarafından desteklenen korkunç boyutlardaki meta üretimi koşullarında hayvanların sınırlarının gözetildiği bir dünyanın yaratılmasını mümkün görmemem meselenin bir tarafı. Meselenin diğer tarafı ise şu ki, içinde bulunduğumuz başka mücadeleler adına hayvan hakları ve özgürlüğü mücadelesini bir tarafa bırakmayacağımız gibi, talep yaratmamızın hayvanları kurtaracağı gibi acayip bir tezi kâle alarak, düzenle olan husumetimizi, kapitalizm ve tüketim kültürü ile olan meselemizi bir tarafa bırakacak da değiliz.