Bir Efendi İdeolojisi Olarak Vejetaryenlik

Vejetaryenlik, hayvanları öldürmemizin yanlış olduğu ama onları mülkümüz haline getirmemizin ve kaynak olarak kullanmamızın meşru olduğu kabulüne dayanır. Yani, vejetaryenlik, hayvanlar üzerindeki efendiliğimizi, tahakküm ve sömürümüzü mesele etmeyip onaylarken, sahipleri olarak hayvanlara canlarını almama lütfunu göstermemizi etik bir davranış bir şekli olarak ileri sürer. İçinde yaşadığımız dünyada hayvanların kitlesel katli günlük rutinin normalleşmiş bir parçası olduğu için, mallarına canlarını almama lütfunu bahşeden bir sahip olduğumuz düşüncesi vicdanımızın yatışmasına ve kendimizden memnuniyet duymamızı yarar. Öyle ya, diğer sahipler mallarına bu lütfu da göstermezken, biz hiç de zorunda olmadığımız halde bu fedakarlıkta bulunuyoruzdur. Karşı olduğumuzu ileri sürdüğümüz ve bizim dahil olmadığımızı düşündüğümüz hayvanların her günkü katli, vejetaryen de olmayanlarla paylaştığımız sahip ve sömüren konumumuza rağmen kendimizle barışık olmamızın, rahat bir vicdanla yaşamamızın aracı haline gelir. Hayvanların katline karşı olduğumuzdan ziyade, hayvanların katli sayesinde kendimizle barışık ve temiz bir vicdanla yaşarız. Böylece hayvanlarla olan ilişkimizde temelden yanlış bir şeyler olabileceğini sorgulamayız. Yani, diyebiliriz ki, vejetaryenlik, hayvanlarla olan ilişkimizi adil hale getirmek için atılan adımlardan biri olmaktan ziyade, adaletsizliğin devamına yarayan bir efendi ideolojisidir.

Dahası ise şu ki, vejetaryenlik pratiği, kendi kabulleri ile de tutarlılık içerisinde değildir. Çünkü süt, yumurta, yün gibi hayvansal et dışındaki hayvansal ürünlerin elde edilmesinin hayvanların katli ile alakası olmadığı zannına dayanmasına karşılık bu zan gerçeğe uygun değildir.

Süt vermesi için hamile bırakılan ineğin dişi buzağıları süt kaynağı olarak kullanılmak üzere hayatta tutulurken, aralarından ileride damızlık olarak kullanılacak olanlar ayrıldıktan sonra, erkek buzağıların gittiği yer ise kasaptır. Damızlık olarak kullanılmak üzere ayrılan erkek buzağıların kaderi ise, insan efendiler tarafından kaynak olarak kullanılacak yeni buzağılar elde edilmesi amacıyla cinselliğinin kontrol edilmesi ve sömürülmesidir. Şunu hatırlamalı ki, insanların cinselliklerinin kontrol edilmesi söz konusu olduğunda bu durumu pek iyi sıfatlarla nitelemeyiz.

Dişi buzağıların kaderi ise süt salgılaması ve et ya da süt kaynağı olarak kullanılacak yeni buzağıların üretilmesi için sürekli hamile bırakılarak doğurganlıklarının sömürüldüğü bir hayat yaşamaktır. Ama süt kaynağı olarak kullanılmak üzere hayatta tutulan o dişi buzağıların akıbeti de erkek buzağılarınki gibi kasaptır. Çünkü inekler, bir süt kaynağı olarak verimsiz hale geldiklerinde kasabın yolunu tutarlar; böylesi insan efendinin çıkarınadır. Böylece kaynak olarak kullanılacak yeni hayvanlar üreten doğurgan bir beden ve bir süt kaynağı olarak sömürülerek yaşadıkları hayatları, et kaynağı olarak sömürülmek üzere katledilmeleri ile sona erer.

Yumurta üretiminde ise, “serbest-gezen” diye adlandırılarak etik ve insancıl olduğu vurgulanan yumurta üretim pratiği dahil olmak üzere, erkek civcivlerin öldürülmesi bir kuraldır. Neden öldürülürler? Çünkü yumurtlamadıkları için insan efendinin işine yaramazlar. Ama, insan efendi bunu hiç istemese de, yumurtalardan dişi civcivlerin yanı sıra erkek civcivler de çıkar. Yumurtlayacakları için hayatta tutulan tavukların hayatına devam edebilmesi ise, insan efendinin verimli bulacağı denli yumurta yumurtlamaya devam etmelerine, yani yumurta verimlerinin sürmesine bağlıdır.

Peki, yününü giydiğimiz koyunun süt kaynağı olarak kullanıldıktan sonra kasabın yolunu tutacak koyundan başka bir koyun olduğunu mu düşünüyorsunuz? Ya da, yününü giydiğimiz koyun, vejetaryen de olmayan naveganlar etini yesinler diye kasabın yolunu tutan kuzu ve koyunları doğuran koyundan başka bir koyun mu?

Vejetaryenlik, bir tarafta hayvanların yalnızca et kaynağı olarak kullanılmak üzere üretildikleri, dolayısıyla öldürüldükleri bir hayvancılığın; diğer tarafta ise yalnızca sütleri, yünleri, yumurtaları için kullanıldıkları ve bu yüzden öldürülmedikleri başka bir hayvancılığın var olduğu bir dünyada yaşıyormuşuz gibi acayip bir düşünceye dayanır ve bu düşünceyi yeniden üretir. Ancak, insan efendinin sütünden, yününden, yumurtasından yararlanmak için, yani bir kaynak olarak dünyaya getirmekte, bunun için cinselliklerini, doğurganlıklarını kontrol etmekte bir beis görmediği hayvanları çıkarına gördüğü takdirde öldürmesinde öngörülemeyecek ya da şaşılacak bir taraf var mı? Ya da, toplum bir mülk olarak sahibi olduğu ve kaynak olarak kullanmak üzere dünyaya getirdiği birilerinin hayatını ne kadar önemseyebilir? Peki, daha da önemlisi, insan hayatını önemsediğini birilerini mülkü ve kaynağı haline getirir mi?