İnsan Harici Hayvanlar Üzerindeki Tahakkümümüz ile Hesaplaşmadan İnsan Harici Doğa Üzerindeki Tahakkümümüz ile Hesaplaşabilir Miyiz?

Hayvan haklarını savunmak, insanın insan harici doğa üzerindeki tahakkümüne topyekûn karşı olmayı beraberinde getirmez. Hatta, hayvan hakları anlayışında his sahibi olmaya verilen önem, bizi hissedebilir olmayan doğanın (dolaylı olarak hissedebilir canlılara zarar verilmemesi kaydıyla) dilediğimizce muamele edip üzerinde tahakküm kurabileceğimiz bir şey diye görülmesi sonucuna götürebilir. Peki ama, insan harici hayvanlar üzerindeki tahakküm ve sömürümüz ile hesaplaşmadan, insanın insan harici doğa üzerindeki tahakküm ve sömürüsüne karşı olduğumuzdan bahsetmemiz ne kadar anlamlıdır?

Yalnız ve yalnız ekolojinin bekasını ölçüt alan bir etik üzerinden, ekolojist olmak ile hayvanlar üzerindeki tahakküm ve sömürümüzü bağdaştırmak mümkün olabilir. Ama tek baktığımız şey ekolojinin zarar görüp görmediği olduğunda, ekolojist olmak ile bağdaştıramayacağımız tahakküm ve sömürü biçimi kalmaz ve bu durum “tahakküm” ve “sömürü” kavramlarını kullanmayı anlamsız hale getirir. Tek baktığımız şey ekolojinin bekası ise; insan köleliği, ataerkil ve gerontokratik tahakküm ve sömürü, cinsiyet ve cinsellikle ilgili normların dışında kişilerin maruz bırakıldığı baskı ve şiddet kendi başlarına gayet meşru olgular olarak addedilebilirler. Bu tahakküm, sömürü ve şiddet biçimlerine karşı çıkacağımızda ise, onların varlığının ekolojiye zarar verdiğini ortaya sermemiz gerekir. Mesela Murray Bookchin, toplumun hiyerarşik bir şekilde örgütlenmesinin, insanın doğa üzerindeki tahakküm kurması ile sonuçlandığını ileri sürer. Eğer bu görüşü benimsiyorsak, ekolojik bir toplum için mücadelenin aynı zamanda toplumun hiyerarşik örgütlenmesine karşı bir mücadele olduğunu söyleyebiliriz. Ama toplum içerisindeki hiyerarşiye yalnızca ekolojik tahribata sebep olduğu için karşı çıktığını ifade eden birisini nasıl karşılarız? Bu durumda mesela gerontokratik tahakküm ve sömürüye karşı çıkmak için edeceğimiz laf şöyle bir şey olur: “Çocuklar üzerindeki tahakküm ve sömürü yanlıştır, çünkü ekolojinin zarar görmesi ile sonuçlanır.” İnsanlar üzerindeki tahakküm ve sömürüyü kendi başına meşru kabul eden birisi kalkıp doğa üzerindeki tahakküm ve sömürüden bahsederse, dediklerinin anlamlı olduğunu söyleyebilir miyiz? Böyle birisinin sözlerinde “tahakküm” ve “sömürü” kelimelerinin bir kıymeti olamaz. Hayvanlar üzerindeki tahakküm ve sömürümüz ile hesaplaşmayan birisinin doğa üzerindeki tahakkümümüzden bahsetmesi ise daha da anlamsız bir yerde durmaktadır. Çünkü, hayvanlar üzerindeki tahakküm ve sömürümüz, insanı insan harici doğa üzerinde sahip ve efendi olarak gören anlayışla çok doğrudan ilişkilidir.

Kendisine ekolojist diyenler olarak, amacı doğa ile olan ilişkimizin insan çıkarlarının sürdürülebilir bir şekilde gerçekleştirilmesini mümkün kılacak şekilde düzenlenmesi olan çevrecilerden farkımızı ortaya koymak için doğayı kendi başına değere sahip bir varlık olarak gördüğümüzü vurguluyoruz. Ancak, doğanın kendi başına bir değere sahip olduğunu düşüncede kabul etmek, bu değere uygun davranmış olmak için onunla olan ilişkimizde hangi somut değişikliklere gitmemiz gerektiğini açık hale getirmiyor. Tamam, ekolojiyi insan çıkarları için değil, onun kendi içinde bir değere sahip olması sebebiyle koruyacağız; ama, eğer yaşamaya devam edeceksek, doğanın hangi unsuruyla nasıl bir ilişkimiz olması gerektiğini belirlememiz gerekiyor. Aksi, söylemde onun hiçbir unsuruna ayrıcalık tanımaksızın bir bütün olarak ekolojinin iyiliğini savunuyor olmasına karşılık insanın ayrıcalıklı ve egemen konumunu dokunmadan bırakan soyut bir insanmerkezcilik eleştirisi oluyor. Bahsettiğimiz meselesinin kolayca çözüme kavuşturulabilecek türden bir mesele olmadığını kabul ediyorum. Ama şunu diyebilirim ki, insan harici doğanın özgürlüğünü savunmak; ilk bakışta çok radikal görünmesine karşılık günün sonunda insan üstünlükçülüğü ile uzlaşıveren bir ekosentrizmi benimsemek  olmamalı.