Bir Mutlu Sömürü Cennetinin Hikayesi: The Promised Neverland

“Sevgi ve lezzetli yemeklerle dolu sıcacık bir ev. Açlığı, soğuğu yahut gerçeği bilmeden, tatmin içerisinde ölebilirsiniz. Mutsuzluk bunun neresinde? Ölüm bir anda gelmekte. O ana değin gülümsemelerle dolu bir hayat yaşayabilirsiniz.”

The Promised Neverland isimli animede, et olarak haset edilmek üzere yetiştirildiklerini öğrenen çocuklara, çocukların o zamana değin bir kimsesiz çocuklar yurdunun bakıcısı olduğunu zannettikleri çiftlik idarecisinin sarf ettiği sözler

 

The Promised Neverland isimli, aynı isimli mangadan uyarlanmış bir anime var. Animenin hikayesi, bizim dünyamıza çok benzemesine rağmen insan dışındaki bir türün egemen olduğu ve insanları yiyecek kaynağı olarak kullandığı bir dünyada geçiyor. Bu dünyada insan eti arzının esas kısmı, pek çoğumuzun “Hayvancılığa karşı değilim ama endüstriyel hayvancılığa karşıyım; endüstriyel hayvancılıkta hayvanlar çok acı çekiyor, eşya yerine konuyor” diyerek karşı olduğunu ifade ettiği, entansif usulle ve kitlesel olarak üretim yapan endüstriyel besi insanı çiftliklerinde gerçekleşiyor. Ama hikayenin esas konusu çoğumuzun karşı olduğu bu türden çiftlikler değil.

Hikayenin esas konusu olan; bu açıklamanın en başında yer alan alıntıda tarif edildiği gibi, yiyecek kaynağı olarak kullanılmak üzere dünyaya getirilen ve yetiştirilen çocukların güzel yiyeceklerle dolu sıcacık bir evde, açlık, soğuk nedir bilmeden, tatlarını kaçıracak akibetlerinden habersiz ve bir anda gelecek olan ölümün geleceği ana değin, çok sevdikleri arkadaşları ve sevgi dolu bir bakıcı ile birlikte gayet mutlu ve gülümsemelerle dolu bir hayat yaşabildikleri, içindeki çocukların bir kimsesiz çocuklar yurdu olduğuna inandırıldıkları ve hasat edilen arkadaşlarının koruyucu ailelere gittiğini sandıkları bir çiftlik. Yani, içindekiler insanlar değil de insan harici hayvanlar olduğu takdirde, orada üretilerek bizi sunulan ürünleri içimiz son derece rahat bir şekilde, oldukça temiz bir vicdanla tüketebileceğimiz bir çiftlik burası. “Serbest-gezen” diye tabir edebileceğimiz malların mutlu bir şekilde yaşayıp, acısız bir şekilde, insan harici hayvanlar söz konusu oldukları takdirde kullandığımız tabirle “insancıl” bir şekilde öldürüldükleri bir mutlu sömürü cenneti. Hayvan refahçılarının ve yararcıların ideallerindeki çiftlik bahsettiğimiz.

Hayvanlarla olan ilişkimizdeki tahakküm kuran ve sömüren olarak konumumuz bizi rahatsız etmeye başladığında, ilk eğilimimiz, bu tahakküm ve sömürüyü radikal bir şekilde sorgulayıp ona son verme yoluna gitmek değil, onun daha az göze batan biçimlerine yönelerek vicdanımızı rahatlatmak oluyor. Bu animeden bahsetmek istedim; belki tek meselenin endüstriyel hayvancılık olup olmadığını, adına “serbest-gezen” dediğimiz zaman birilerini kaynak olarak kullanmamızın ve öldürmemizin haklı olup olmayacağını, “insancıl” bir şekilde öldürmek diye bir şeyden bahsedip bahsedemeyeceğimizin sorgulanmasına vesile olur diye. Refahçıların ve yararcıların cennet addebileceği böyle bir yerin ancak kurgusal bir hikayenin konusu olabileceği, malımız olan hayvanlara böyle koşullar sağlamamızın gerçeklik ile bir alakası olamayacağı ise cabası tabii.