Bakunin’in Hümanizmi

Klasik anarşizme yöneltilen eleştirilerden birisi, özcülük eleştirisidir. Devletin savunucuları devletin lüzumunu kötücül bir insan doğası varsayımı üzerinden gerekçelendirirken, klasik anarşizm buna insan doğasının özü itibariyle iyicil olduğunu ama otoritelerin onu bozup yozlaştırdığını ileri sürerek karşılık verir. Her iki taraf için ortak olan, değişmez ve evrensel bir insan doğası varsaymalarıdır. Kropotkin bu özcü ve iyicil insan doğası tanımını insan doğasındaki belirleyi eğilimin rekabet eğilimi değil, “karşılıklı yardımlaşma” eğilimi olduğunu ileri sürerek yapar. Ama Kropotkin insan ile insan harici hayvanlar arasındaki evrimsel devamlılık üzerinde durarak, insanın bu eğilime daha iki ayak üzerine kalkmadan önce sahip olduğunu ve onu diğer hayvanlarla paylaşmakta olduğunu da belirtir. Bakunin’in ise, yine iyicil ve özcü bir insan doğası ileri sürerken, aynı zamanda insan doğasını insan harici hayvanlar ile karşıtlık üzerinden tanımladığını da görüyoruz. Böylece Bakunin, Steven Best’in “bariz bir kabilecilik” diye nitelediği hümanizmi kendisine zemin edinmiş oluyor. Aşağıdaki alıntı bunu örnekliyor. Eğer topyekûn tahakküm karşıtlığından bahsediyorsak, hümanizm ile hesaplaşmamız gerekiyor. Çünkü hümanizm insan haysiyeti ve insan hakları için bir temel teşkil ederken, bunu insan ile insan harici doğa arasında bir ikilik kurarak ve insanı insan harici doğanın sahibi ve egemeni ilan ederek yapar. Topyekûn özgürlük için verilen mücadele; posthümanist bir özgürlük mücadelesi olmalıdır.

“Tüm insan ahlâkı, tüm kolektif ve bireysel ahlâk en başta insanlığa saygıya dayanır. İnsanlık saygısı derken neyi kastediyoruz? Hangi ırka, hangi renge, hangi cinse, nasıl bir entelektüel hatta ahlâki gelişim düzeyine sahip olursa olsun, her insanın hakkının ve onurunun tanınmasını kastediyoruz. Peki eğer bu insan aptaş, art niyetli veya adi biriyse hâlâ ona saygı duyacak mıyım? Elbette, eğer bu adam tüm bu özelliklere sahipse, onun alçaklığına, aptallığına ve acımasızlığına saygı duymam benim için imkânsızdır; onun bu özellikleri bana çirkin gelir ve benim öfkemi uyandırır. (…) Fakat aramızdaki en şiddetli, en acı hatta en ölümcül kavganın tam ortasında bile onun insani niteliğine saygı duymak zorundayım. Çünkü bir insan olarak benim kendi onurum buna bağlıdır. (…)

En uygun mizaca sahip olan en zeki maymunu ele alalım; onu en iyi, en insanca ortama koysanız bile, asla onu bir insana dönüştüremezsiniz. Her ikisinde de aptallığa veya çılgınlığa yol açan herhangi bir organik tahribat olmaması koşuluyla, en katılaşmış suçluyu veya akli yetenekleri son derece zayıf olan birini ele alalım; birinin suçluluğu ve diğerinin insanın bilincini ve görevini kavramaktaki başarısızlığı ne onların hatasıdır ne de doğalarından kaynaklanmaktadır; yalnızca içinde doğup büyüdükleri toplumsal ortamın bir sonucudur.”

Mihail Bakunin – Federalizm, Sosyalizm, Anti-teolojizm